Egemenliğin Ekonomik Gölgesi; KKTC’nin Mali Gerçekliği

GÜNDEM

Siyasal bağımsızlık, yalnızca bayrak, sınır ya da egemenlik sembolleriyle değil, ekonomik karar alma gücüyle tanımlanır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin mevcut ekonomik yapısı, bu açıdan değerlendirildiğinde, ekonomik vesayetin en incelikli biçimiyle yönetilen bir yarı-egemenlik laboratuvarına
dönüşmüştür. Kamu borçları, mali protokoller ve “denk bütçe” adı verilen disiplin politikaları, ekonomik istikrarı sağlama iddiasına rağmen, pratikte siyasal kontrolün çağdaş araçları haline gelmiştir.

Amaç ve Tartışma Alanı

Bu çalışmanın amacı, KKTC kamu maliyesinde uygulanan ekonomi politikalarının, mali denge yaratma arayışından çok, siyasal meşruiyetin yeniden üretimi ve yönetim biçimi olarak işlev görüp görmediğini tartışmaktır.
Çalışma, ekonomik iş birliği protokolleri ile siyasal bağımlılık arasındaki ilişkiyi, ekopolitik bir çerçevede
analiz etmektedir. Bu bağlamda, mali protokoller dış ve iç kaynaklı borçlanma politikaları; ekonomik rasyonaliteyi değil, iktidarın sürdürülmesini sağlayan bir yönetsel bağımlılık modelini temsil etmektedir.

Tartışmanın odak noktası, denk bütçe ve mali disiplin söylemlerinin, klasik bağımlılık teorilerinde (Prebisch, Frank, Wallerstein) tanımlandığı biçimiyle çevre ekonomilerin merkez ekonomilere bağlanmasının güncel bir biçimi olup olmadığıdır.
Bu çerçevede Kuzey Kıbrıs, yalnızca ekonomik birimler arasındaki dengesizliği değil, aynı zamanda egemenliğin ekonomik gölgesi altında şekillenen siyasal manipülasyon biçimlerini
de görünür kılmaktadır.

Ekonomik Bağımlılıktan Siyasal Etkiye

Kuzey Kıbrısın mali yapısı, bağımsız bir devletin kendi kamu düzeninden çok, dış kaynaklı ekonomik yönlendirmelerin belirleyici olduğu bir yapısal bağımlılık modeline benzemektedir. Kamu gelirlerinin önemli bir kısmının dış desteklerle dengelendiği bu model, görünürde ekonomik istikrarı sağlama amacı taşırken, uzun vadede karar alma süreçlerinde dışsal faktörlerin etkisini artırmaktadır.

Ekonomik iş birliği protokolleri, teknik anlamda mali disiplin, bütçe dengesi ve reform hedefleriyle sunulsa da, uygulamada siyasal karar mekanizmalarının merkezîleşmesine ve ekonomik alan üzerinden yönetsel bir denetim oluşmasına yol açmaktadır. Bu durum, klasik bağımlılık teorisyenleri Prebisch, Frank ve Wallerstein’ın tanımladığı yapısal modele yakındır; çevre ekonomiler, merkezdeki güçlü aktörlerin mali düzenlemeleriyle eklemlenerek, üretimden çok tüketim ve borçlanma eksenli bir yapıya sürüklenir.

IMF’nin 1980’lerden itibaren Latin Amerika, Asya ve Balkan ülkelerinde uyguladığı yapısal uyum politikaları, bugün bölgesel düzeyde benzer bir mantıkla işlemektedir. Mali disiplin, verimlilik , “denk bütçe” gibi teknik terimler, gerçekte ulusal siyasal iradeyi sınırlayan bir ekonomik gözetim mekanizmasına dönüşmektedir. Yardım ve kalkınma söylemi altında yürütülen bu süreç, mali bağımlılığı kalıcılaştırırken, ekonomik kararların toplumsal meşruiyetini zayıflatmakta; halkın refahını değil, yönetsel istikrarı önceleyen bir yapıyı üretmektedir.

Kuzey Kıbrıs örneğinde, ekonomik bağımlılık salt bir bütçe meselesi değil; siyasal egemenliğin ölçüsünü belirleyen yapısal bir sorun haline gelmiştir. Ekonomi yönetimi, bütçe politikaları ve kamu yatırımları, giderek teknik birer idari karar olmaktan çıkarak, toplumun demokratik iradesiyle dışsal yönlendirmeler arasında sıkışan bir denge alanına dönüşmüştür. Bu tablo, günümüz bağımlı kalkınma modellerinin en görünmez ama en etkili sonuçlarından biridir. Ekonomik kararlar üzerinden siyasal yönelimlerin şekillendirilmesi.

Ekopolitik Bir Gerçeklik

Kamu maliyesi, bu haliyle, devletin gelir-gider dengesi olmaktan çıkmış; siyasal iktidarın toplumu yönetme biçimini belirleyen ekopolitik bir alana dönüşmüştür. Her yeni ekonomik protokol, yalnızca bütçe açığını kapatmaz, aynı zamanda siyasal karar alma süreçlerine müdahale hakkı yaratır. Bu durum, mali yönetişimin toplumsal yaşamın dokusuna sızdığı, kamu yönetiminin “reform” adı altında denetim mekanizmasına dönüştüğü bir tabloyu ortaya koymaktadır.

Ekopolitik açıdan bakıldığında, Kuzey Kıbrıs’taki ekonomik bağımlılık, klasik yapısal bağımlılık sistemlerinden daha incelikli bir “yönetim tekniği” halini almıştır. Üretim yerine dış kaynaklara, kalkınma yerine uyum politikalarına yönelen bu yapı, toplumsal rızayı ekonomik zorunluluklar üzerinden yeniden üretmektedir. Hükümetler, krizleri yönetememekten değil, kontrollü yönetebilmekten güç devşirmektedir.

Egemenliğin Ekonomik Anatomisi

Kuzey Kıbrıs’n mali gerçekliği, egemenliğin yalnızca siyasal biçimlerle değil, ekonomik özle de tanımlanması gerektiğini göstermektedir. Gerçek bağımsızlık, dış kaynaklı protokollere dayalı bütçelerle değil; üretim temelli ekonomi, sosyal adalet ve kendi karar mekanizmasına sahip bir siyasal irade ile mümkündür.

Aksi halde, “mali disiplin” adı altında yürütülen protokoller, egemenliğin teminatı değil; bağımlılığın kurumsallaşmış biçimi olarak kalacaktır.
Kuzey Kıbrıs örneği, bu yönüyle yalnızca bir ekonomi tartışması değil, modern devletlerin egemenlik-bağımlılık ikilemini gözler önüne seren çarpıcı bir siyasal laboratuvardır.

Siyasal Bilim ve Ekopolitik Perspektiften Değerlendirme

Kuzey Kıbrıs örneği, klasik bağımlılık teorilerinin ötesinde, çağdaş ekopolitik bağımlılık modellerinin siyasal egemenliği nasıl dönüştürdüğünü göstermektedir. Burada sorun, yalnızca ekonomik araçların kim tarafından yönetildiği değil; bu araçların siyasal meşruiyet üretme kapasitesidir. Devletin mali politikaları, toplumsal rızanın ekonomik çerçeve içinde yeniden inşasına hizmet ederken, ekonomik karar alma süreçleri giderek yönetim meşruiyetinin başlıca kaynağına dönüşmektedir.

Siyaset bilimi açısından bakıldığında, bu yapı Weberci anlamda “rasyonel-bürokratik otorite”nin sınırlarını aşarak, ekonomik rıza üretimi yoluyla iktidarın sürekliliğini sağlamaktadır. Bu nedenle, Kuzey Kıbrıs’taki kamu maliyesi tartışması, sadece teknik bir bütçe sorunu değil; egemenliğin siyasal-iktisadi yeniden tanımlanması meselesidir.

Ekopolitik bakış açısı ise, ekonominin devletin yalnızca bir aracı değil, bizzat iktidar ilişkilerinin altyapısı haline geldiğini vurgular. Mali protokoller, bu bağlamda, “yardım” veya “istikrar” belgeleri olmaktan çok, devletin kendi karar mekanizmasını yeniden tanımlayan iktidar sözleşmeleri işlevi görmektedir. IMF’nin küresel düzeyde uyguladığı yapısal uyum politikalarının benzer biçimde, burada da ekonomik normlar üzerinden siyasal yönelimler belirlenmektedir.

Dolayısıyla, KKTC’nin mali düzeni, bağımsızlığın değil, bağımlılığın modern biçimlerinin laboratuvarıdır. Egemenliğin ekonomik gölgesi, yalnızca kamu maliyesine değil, toplumun politik bilincine de nüfuz etmektedir. Bu noktada gerçek tartışma, ekonomik dengelerin teknik başarısı değil; bu dengelerin kimin çıkarına, hangi siyasal önceliklerle kurulduğudur.

Mahmut Kanber Siyaset Bilimci / Yazar mahmutkanber@hotmail.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.