Degerli Okurlar
Kuzey Kıbrıs’ta son yıllarda yaşanan ekonomik çöküşü yalnızca döviz kurları, bütçe açıkları ya da dışa bağımlı mali yapı üzerinden okumak, tabloyu fazlasıyla yüzeysel kılmaktadır. Krizin özü, rakamların ardındaki siyasal meşruiyet kaybında gizlidir. Bu ülkenin ekonomisi, yalnızca yönetim beceriksizliğinin değil, giderek derinleşen bir meşruiyet krizinin ekonomik yansımasıdır. Çünkü ekonomi bozulduğu için siyaset zayıflamaz; siyaset yozlaştığı için ekonomi çöker. İşte bu çalışmada temel iddia budur.
Siyasetin Aşınan Zemini ve Ekonomiye Yansıyan Boşluk
Bugün toplumun büyük çoğunluğu artık biliyor; Ekonomik istikrarsızlık, sadece finansal hataların sonucu değildir. Siyasi kararların, çıkar odaklarının gölgesinde alınması, kamu kaynaklarının liyakat yerine sadakat ekseninde dağıtılması, ekonomiyi ayakta tutan güven duygusunu aşındırmıştır. Ekopolitik açıdan bakıldığında, ekonomik yönetim aslında siyasal tercihlerin görünür yüzüdür. Devletin hangi sektörleri desteklediği, hangi sınıflara vergi kolaylığı sağladığı, kime yatırım imkanı tanıdığı tüm bunlar ekonomik değil, siyasal kararlardır.
Kuzey Kıbrıs’ta ekonomi yönetimi uzun süredir “kurtarma paketleri” ve “dış yardımlar” arasında sıkışmış durumda. Fakat bu yardımların nereye, kime ve hangi amaçla aktarıldığına baktığımızda tablo değişir. Mali kaynakların dağılımında adil, şeffaf ve planlı bir yapı yoktur. Aksine, siyasal çıkarların ekonomik düzeni şekillendirdiği, üretim yerine bağımlılığı besleyen bir anlayış yerleşmiştir.
Siyaset, ekonomiyi kendi varlığını sürdürmenin bir aracı haline getirmiştir.
 Dolayısıyla, ekonomik kriz, siyasal yozlaşmanın aynadaki yansımasıdır.
Ekopolitik Gerçeklik; Ekonomi, Siyasetin İdeolojik Uzantısıdır
Her ekonomik tercih, aynı zamanda bir ideolojik tercihtir. Kamu ihalelerinden enerji politikalarına, vergi düzenlemelerinden eğitim bütçesine kadar her kalemde siyasal bir tercih görünür. Kuzey Kıbrıs’ta son yıllarda benimsenen ekonomi politikaları, üretim ekonomisini değil, tüketim alışkanlıklarını ve ithalata dayalı yapıyı teşvik etmektedir. Bu da yalnızca ekonomik bir yanlış değil, politik bir yönelim sorunudur.
Ekonomik kararların toplum yararına değil, belli çevrelerin siyasal sadakatine göre şekillendiği her yerde ekonomi çöker. Gerçek olan ekonomi yalnızca sermaye akışıyla değil, güven, adalet ve öngörülebilirlik gibi siyasal temellerle ayakta durur.
 Toplum, yönetenlere güvenmediğinde; yatırımcı, yargı sistemine inanmadığında; üretici, emeğinin karşılığını alamayacağını düşündüğünde para da, üretim de, istikrar da ülkeden çekilir.
Bu nedenle “ekonomi” denilen şey, kendi başına bir bilim ya da teknik mesele değil, bir siyasal davranış biçimidir.
 Ekonomik düzenin niteliği, siyasetin ahlaki düzeyiyle doğru orantılıdır.
 
Toplumsal Çöküşün Sessiz Anatomisi
Bugün sokaktaki yurttaşın en temel tepkisi “her şeyin pahalılaşması”na değil, “hiçbir şeyin değişmemesi”ne yöneliktir. Fiyat artışları, maaş dengesizlikleri, istihdam sorunları bunların tümü, daha derin bir siyasal çürümenin yüzeydeki semptomlarıdır.
 Bir ülkede hükümetler sürekli değişiyor ama politikalar değişmiyorsa, krizin nedeni kişiler değil, sistemin kendisidir.
Ekopolitik açıdan bu sistemin işleyiş mantığı gayet açıktır:
 Siyasal irade, kendi meşruiyetini toplumsal refahtan değil, dış kaynaklara ve içsel bağımlılık ilişkilerine dayandırmaktadır.
 Üretim yerine ithalat, plan yerine keyfilik, liyakat yerine sadakat tercih edildiğinde; ekonomi yalnızca zayıflamaz, aynı zamanda toplumsal güven zincirini de koparır.
Bu noktada ekonominin düzelmesi için önce siyasal sistemin yeniden tanımlanması gerekir.
 Aslında, çözüm teknik değil, ahlaki ve siyasal bir meseledir.
Ekopolitik Gerçeklikten Çıkış; Siyasal Meşruiyeti Yeniden İnşa Etmek
Kuzey Kıbrıs’ta ekonomi, ancak siyasal meşruiyetin yeniden tesis edilmesiyle toparlanabilir. Bu yeniden tesis, yalnızca bir hükümet değişikliği değil; devlet-toplum ilişkilerinin güven zemininde yeniden tanımlanmasıdır. Zira ekonomik istikrar, hukukun üstünlüğü, kurumsal bağımsızlık ve toplumsal adalet gibi değerler üzerine inşa edilmedikçe kalıcı olamaz.
Bu da ancak;
şeffaf yönetim, bağımsız kurumlar, adil paylaşım, üretime dayalı ekonomi gibi ilkelere dönüşle mümkündür.Halk iradesinin Cumhurbaşkanlığı seçimine yansıması, ekopolitik düzlemde pozitif sonuçlar doğuracaktır. Bu neden ile meşru, halktan güç alan bir siyasal irade, ekonomik istikrarın da ön koşuludur.
 Toplumun yönetime güven duyması, üretim, yatırım ve adil paylaşım alanlarında yeni bir dinamizm yaratır.
 Bu güven duygusu, sadece politik sistemin değil, ekonomik yapının da yeniden inşasının temelini oluşturur.
Dolayısıyla, statükonun yenilenmesi ve yenilikçi politikaların devreye girmesi artık kaçınılmazdır. Siyasal yenilenme olmadan ekonomik toparlanma mümkün değildir.
 Gerçekte ekonomi, siyasi iradenin aynasıdır.
 Yansımadaki çarpıklığı düzeltmeden, aynayı temizlemeden görüntü değişmez.
Bu ülke, üretim gücüne, genç nüfusuna, doğal kaynaklarına rağmen kriz yaşıyorsa, sorun yetenekte değil; yönetim zihniyetindedir. Dolayısıyla, ekonomi nasıl kurtulur? sorusundan önce, siyaset nasıl onarılır? sorusuna yanıt vermek gerekir. Zira siyasal meşruiyet, ekonomik istikrarın ön koşuludur.
Ekonomi Değil, Siyaset OnarılmalıBugün Kuzey Kıbrıs’ta yaşananlar bir “ekonomik kriz” değil, bir ekopolitik çöküştür. Paranın değeri, siyasetin değer kaybına paralel biçimde düşmektedir.
 Yönetenlerin sorumluluğu, ekonomik göstergeleri değil, toplumsal güveni yeniden inşa etmektir.
Unutulmamalıdır ki, ekonomi bir sonuçtur, neden değil. Ve hiçbir ekonomi, meşruiyetini yitirmiş bir siyasal sistemin altında kalıcı olarak ayakta duramaz.
Kuzey Kıbrıs’ın ihtiyacı, yeni bir mali paket değil; yeni bir siyasal etik sözleşmesidir. Bu sözleşme, halkın iradesine dayalı, adil, üretken ve katılımcı bir yönetim anlayışını zorunlu kılmaktadır.
 Ekonomi, ancak bu sözleşmenin toplumsal vicdanda yeniden kabul görmesiyle iyileşecektir.
Mahmut Kanber Siyaset Bilimci - Yazar