Seçim Öncesi Çıkar ve Vaat, Seçim Sonrası Yük; Popülizmin Ekopolitik Sonuçları

GÜNDEM

Değerli okurlar, Her seçim döneminde toplum olarak aynı döngünün içine çekildiğimizi görmezden gelemeyiz. Seçimler öncesinde açılan çıkar kapıları, dağıtılan vaatler, partizan istihdamlar, sosyal yardımlar ve çeşitli düzenlemeler halkın gözünde bir umut algısı yaratılsa da sonuçlara eko politik etkileri seçmen üzerinde olduğu zamanlar olmuştur. Oysa bu uygulamalar kısa vadeli bir çıkar sağlarken, seçim sonrası dönemde daha ağır yükler olarak geri dönmüştür. Bu yazının amacı, popülist ekonomi politikalarının yalnızca teorik bir kavram olmadığını, Kuzey Kıbrıs’ın siyasal gerçekliğinde ete kemiğe bürünmüş bir uygulama olduğunu göstermek ve toplumun bu düzeni sorgulamasına katkı koymaktır. Siyaset bilimci bir yazar olarak bu tartışmayı, yaşamış olduğumuz gerçeklikten ve siyaset biliminin sağladığı bilimsel çerçeveden tartışmaya açmayı önemsiyorum.

Popülizm literatürde sıkça tartışılan bir kavramdır. Kimi zaman “halk için halk adına siyaset” olarak sunulur, kimi zaman da kurumları aşındıran bir strateji olarak eleştirilir. Ancak bizim yaşadığımız örnekte popülizm, seçim öncesi refah dağıtımıyla iktidarın kendi gücünü yeniden üretme aracıdır. Kamu kaynakları, eşitlik temelinde tüm topluma değil; çoğunlukla iktidara yakın kesimlere yönlendirilir. Böylece devlet, tarafsızlığını ve temsil gücünü kaybederek, bir grubun çıkarlarını koruyan araca dönüşür. Eko politik açıdan bakıldığında, ekonominin siyasal iktidarın elinde bir “iktidar sürdürme aracına” dönüşmesi, toplumda ciddi sınıfsal yarılmalar yaratmaktadır. İhtiyaçlı sınıflar seçim öncesi yardımlarla bağımlı kılınırken, seçim sonrası enflasyon ve işsizlikle en ağır bedeli ödemektedir. Orta sınıflar sürekli borçluluk ve güvencesizlikle siyasete bağımlı hale getirilmekte, sermaye çevreleri ise kamu kaynaklarından beslenerek krizlerden daha az zarar ile çıkmaktadır.

Seçim sonrası ise bu politikaların bedelini toplumun geniş kesimleri öder. Enflasyon, vergiler, kemer sıkma uygulamaları ve alım gücü kaybı özellikle alt ve orta sınıfları derinden etkiler. Halk, seçim öncesinde verilen kısa vadeli imtiyazların faturasını seçimden sonra daha ağır biçimde ödemek zorunda kalmıştır. Sermaye grupları ve güçlü çevreler ise siyasal iktidarla kurdukları ilişkiler sayesinde bu krizlerden daha az etkilenerek çıkar ilişkisinin araçsallaştırdığı sermaye halk deyimi ile, el eli elde yüzü yıkar. Bu durum alt sınıfları seçim öncesi dağıtılan yardımların cazibesine, seçim sonrasında ise ağır ekonomik yüklerin çaresizliğine mahkum ederek bu günlere gelmiştir. Orta sınıf, sürekli artan borç ve güvencesizlik nedeniyle iktidarlara karşı bağımsız bir duruş sergileyemez, yaşam standartları sürekli gerilemesi bugünün gerçekliği olarak ortadır. Üst sınıflar ve sermaye çevreleri ise iktidarla ile kurdukları yakın ilişkiler sayesinde ihaleler, teşvikler ve kaynak aktarımlarıyla krizlerden güçlenerek çıkar. Böylece ekonomik eşitsizlik derinleşir, demokrasinin temeli olan eşit yurttaşlık ilkesi aşınır.

Kuzey Kıbrıs gerçekliğinde bu durum çok açıktır. Seçimler öncesinde yapılan kamu atamaları, seçim dönemine denk getirilen sosyal yardımlar, borç ertelemeleri ve maaş düzenlemeleri hepimizin hafızasında tazedir. Bunlar halkın refahını artıran kalıcı politikalar değil, seçmeni etkileme ve yönlendirme araçlarıdır. Bu süreç, buradan beslenen vatandaşın özgür iradesini gölgeler, demokrasiye olan güveni zedeler ve seçimleri eşit koşullarda bir yarış olmaktan çıkarır.

Bu çalışma işaret etmek istediğim nokta şudur;

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.