Degerli okurlar,
Kıbrıs’ın kuzeyinde toprağın değeri yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal, kültürel ve toplumsal bir kimlik meselesidir. Son yıllarda yoğunlaşan yabancı sermaye yatırımları ve kontrolsüz arazi satışları, yalnızca fiziksel mekanı değil; toplumun özne olma kapasitesini, ortak gelecek tahayyülünü ve toplumsal adalet duygusunu da aşındırmaktadır. Bu makale, Kuzey Kıbrıs’ta toprağın mülkiyet rejimi, yabancı yatırım politikaları ve yerel halkın barınma hakkı arasındaki gerilimleri incelerken; halkın bu süreçte yalnızca mağdur değil, aynı zamanda özneleşen bir aktör olduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir.
Toprak,Kimlik, Egemenlik ve Kolektif Hafıza
Toprak yalnızca bir üretim aracı değil, halkların tarihsel hafızasının, kimliğinin ve egemenlik iddiasının taşıyıcısıdır. Kuzey Kıbrıs’ta 1974 sonrası yaşanan demografik ve siyasal dönüşümler, toprağın yeniden dağılımı ve sahiplik yapılarındaki değişimler, toplumun mekansal aidiyet duygusunu şekillendirmiştir. Ancak son yıllarda artan yabancı mülkiyeti, bu tarihsel bağları koparma riski taşımaktadır. Halkın kendi toprağındaki varlığı, yalnızca ikametle sınırlı değil; aynı zamanda siyasal özneleşme, yönetişime katılım ve kolektif kimliğin kurulumu açısından da yaşamsaldır.
Toprağın yabancı sermayeye devri, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda egemenliksel bir sorundur. Bu bağlamda halkın toprağa sahip çıkma mücadelesi, bir “direniş” olmanın ötesinde, bir “kurucu eylem”dir. Yerel halk, mahalle dayanışmaları, yurttaş inisiyatifleri ve alternatif planlama talepleriyle toprağı yalnızca savunmakla kalmamakta; aynı zamanda onu yeni bir kamusal ve demokratik düzlemde yeniden kurmaktadır. Bu süreçte toprak, halkın siyasal karar alma süreçlerine katılımının hem aracı hem de zemini haline gelmektedir.
Konut Hakkı,Sosyal Bir Hak Olarak Barınma
Konut hakkı, yalnızca fiziksel barınma değil; insan onuruna yakışır bir yaşamın temelidir. Ne var ki, özellikle gençler ve dar gelirli gruplar için konut erişimi her geçen gün imkânsızlaşmakta, ev sahibi olmanın yerini kira sarmalı ve mekânsal dışlanma almaktadır. Yabancı yatırımcılar tarafından satın alınan lüks konut projeleri, bir yandan emlak piyasasında spekülatif fiyat artışlarına neden olmakta; diğer yandan yerel halkın barınma hakkını piyasa dışına itmektedir.
Konut hakkının metalaşması, devletin sosyal politika üretme kapasitesini ve yurttaşlarına karşı sorumluluğunu zayıflatmaktadır. Bu nedenle, konut hakkı yalnızca bireysel değil; aynı zamanda kolektif bir mücadele alanı olarak ele alınmalıdır. Halkın bu hak üzerindeki ısrarı, siyasal özneleşmesinin bir başka göstergesidir.
Yabancı Sermaye ve Kamusal Alanların Daralması
Küresel sermaye, yalnızca fiziksel alanlara değil; kamusal alanlara, karar alma süreçlerine ve mekân politikalarına da sızmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta yabancı yatırım adı altında verilen imtiyazlar, kamu yararı ilkesini zayıflatmakta; planlama süreçlerini piyasa mantığına terk etmektedir. Bu durum, kentlerin ve kırsal alanların rant odaklı dönüşümüne yol açmakta; halkın ortak yaşam alanları özelleştirilmekte ya da işlevsizleştirilmektedir.
Bu noktada, halkın toprağı ve konutu yalnızca sahip olunacak nesneler değil; ortak yaşamın ve toplumsal dayanışmanın zemini olarak görmesi önemlidir. Toprak, halkın kendi kaderini tayin hakkının maddi dayanağıdır. Onun elden çıkması, halkın yalnızca barınma değil; aynı zamanda siyasal katılım, kültürel devamlılık ve toplumsal temsil hakkının da kaybıdır.
Toprağın Halkın Elinde Kalması, Geleceğin Kamusal Teminatıdır
Toprak meselesi, Kuzey Kıbrıs’ta bir mülkiyet değil; bir gelecek, bir yönetişim ve bir demokrasi meselesidir. Halkın toprak üzerindeki hak iddiası, yalnızca geçmişe tutunmak değil; aynı zamanda geleceği şekillendirme iradesidir. Yabancı sermayeye karşı yürütülen mücadele, ekonomik çıkarların ötesinde bir siyasal özneleşme sürecidir. Bu bağlamda, “kimin toprağı, kimin hakkı?” sorusu, sadece bir mülkiyet değil; bir yurttaşlık, eşitlik ve egemenlik sorusudur.
Bir sonraki çalışma konusu, halkın toprağa sahip çıkma pratiklerini, Halkın Toprağında Toplumcu Kalkınma, Sınıfsal Adalet ve Ekopolitik Dönüşüm İçin Toplumsal Planlama, kurucu ve dönüştürücü geleceği inşa eden bir toplumsal pratik olarak yeniden tanımlayacagız.
Mahmut Kanber siyaset bilimci / yazar