banner31
banner6
banner1

Liberal Kuşatma; Serbest Piyasa Söyleminin Siyasal Hegemonyası

03 Ekim 2025 Cuma 13:39
16 Okunma
Liberal Kuşatma; Serbest Piyasa Söyleminin Siyasal Hegemonyası

Kuzey Kıbrıs’ta piyasa ideolojisinin toplumsal refah ve demokrasi üzerindeki etkileri

Değerli okurlar, bu çalışma siyaset bilimi ve ekopolitik çerçevede kaleme alınmıştır. Buradaki amacım yalnızca liberalizmi bir ekonomi modeli olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı dönüştüren ve siyaseti kuşatan bir hegemonya biçimi olarak ele almaktır. Küresel ölçekte güç kazanan serbest piyasa söylemi, Kuzey Kıbrıs gibi siyasal olarak tanınmamış ve ekonomik açıdan kırılgan toplumlarda daha da sert yansımaktadır. Bu yazıda tartışmak istediğim mesele, bu ideolojik kuşatmanın halkın refahına, siyasal iradeye ve toplumsal dengelere nasıl yön verdiğidir.

Ekopolitik değerlendirme, liberal politikaların Kuzey Kıbrıs’a özgü koşullarda dışsal dayatmalar ve içsel kabullerin bir bileşimi olduğunu göstermektedir. Türkiye ile imzalanan ekonomik protokoller, “mali disiplin” adı altında kamu harcamalarının kısılmasını, özelleştirmelerin hızlandırılmasını ve sosyal devletin geri çekilmesini öngörmektedir. Hükümetler değiştikçe zaman zaman halka nefes aldıran düzeltmeler ve iyileştirmeler yapılmış olsa da, bu adımlar kurumsal bir nitelik kazanmadığı için kalıcı olamamıştır. Değişimle gelen kazanımların sürdürülememesi, statükonun halkı öncelemeyen yapısına yeniden alan açmış; böylece aynı bağımlılık ilişkileri kaldığı yerden devam etmiştir. Bu durum, siyasetin serbest piyasa mantığının sınırları içinde tutulduğunu, yani siyasal tercihlerin giderek ekonomik reçetelerin gölgesine hapsedildiğini kanıtlamaktadır. Statüko da bu tabloyu kendi çıkarına kullanmakta, sermaye ile iktidar arasındaki bağları güçlendirerek ekonomik bağımlılığı siyasal meşruiyetin aracı haline getirmektedir.

Gelir eşitsizliği, liberal kuşatmanın belki de en somut ve en çarpıcı sonucudur. Bir yanda sermayeye erişim imkanı olan ve ekonomik paketlerden fayda sağlayan küçük bir zümre vardır; diğer yanda ise yoksulluk sınırında yaşam mücadelesi veren geniş halk kitleleri. Bu yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda siyasetin hangi sınıfların çıkarlarını temsil ettiğinin de göstergesidir. Zenginleşen kesimler siyasi karar mekanizmalarında etkili olurken, yoksul halk siyasal iradede temsil imkanı bulamamaktadır. Bu tablo, sermaye ile siyaset arasındaki simbiyotik ilişkiyi açığa çıkarır.İktidar sahipleri sermayeyi koruyarak kendi gücünü sürdürür, sermaye ise siyasal iktidara dayanak oluşturarak statükoyu tahkim eder.

Toplumsal etkiler, gündelik yaşamın her alanında kendisini hissettirmektedir. Sağlık hizmetleri giderek daha pahalı hale gelmekte, eğitimde özel kurumların ağırlığı artmakta, enerji maliyetleri haneleri zorlamaktadır. Bu durum, temel hakların giderek “parası olanın erişebildiği” ayrıcalıklara dönüşmesine yol açmaktadır. Gençlerin göç eğilimi de tam burada devreye giriyor; piyasalaşan bir toplumda iş güvencesi ve gelecek perspektifi bulamayan gençler, başka ülkelerde yaşam kurmayı bir seçenek değil, neredeyse bir zorunluluk olarak görmektedir. Öte yandan sendikaların ve sivil toplumun mücadelesi, neoliberal söylem tarafından sürekli “ayak bağı” veya “çağ dışı” olarak yaftalanmakta, böylece toplumsal dayanışma mekanizmaları zayıflatılmaktadır.

Siyasal ve politik etkiler,  bu ekonomik düzenin demokrasi üzerindeki sonuçlarını ortaya koymaktadır. Seçimler giderek farklı ideolojik programların rekabeti olmaktan çıkmakta; asıl soru, neoliberal reçetelerin hangi kadrolar tarafından uygulanacağına indirgenmektedir. Bu, siyaset biliminin “hegemonya” kavramıyla açıkladığı bir süreçtir; farklı görüşlerin görünürdeki mücadelesine rağmen, ekonomik paradigmanın değişmeden korunması. Sonuçta halk, kendi iradesini yönetime yansıtmak yerine, piyasa kurallarına uyum sağlayacak aktörler arasında tercihe zorlanmaktadır.   Bu da demokrasinin özünü boşaltmakta, halkın söz hakkını sermayenin çıkarlarına mahküm etmektedir.

Sonuç olarak,liberal kuşatma Kuzey Kıbrıs’ta yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ve demokratik bir krizdir. Yarım asrı bulan statüko, halkın üzerinde ağır bir yük oluşturmuş, eşitsizliği derinleştirmiş ve sömürüyü kalıcılaştırmıştır. Ancak bu sürecin değişmeyeceğini varsaymak, statükonun en büyük tuzağıdır. Değişim mümkündür ve bu değişim yeni bir anlayış, farklı bir siyasal tercih ve kolektif bir mücadeleyle gerçekleşecektir. Halkın kendisini yeniden özne hissedeceği bir iklimin zamanı gelmiştir. Sömürüden, gelir eşitsizliğinden ve siyasal bağımlılıktan kurtuluş, bir tercihin ve mücadelenin sonucunda ortaya çıkacaktır. Bu iradeyi hayata geçirecek güç, halkın kolektif hafızası ve kararlılığıdır.

Değerli okurlar,  bu tartışmayı büyütmek, geleceğimizin piyasanın değil toplumun çıkarları etrafında yeniden kurulması anlamına gelir. Liberal kuşatma kader değildir; sorgulamak, eleştirmek ve olgusal gerçekliği görünür kılmak, toplumsal özgüvenin yeniden kazanılması için ilk adımdır.

Mahmut Kanber
Siyaset Bilimci, Yazar

Son Güncelleme: 03.10.2025 14:09
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner14

banner52