banner31
banner6

Statüko, Bağımlılık ve Ekonomik Çıkar Ağlarının Siyaseti Ekonomik Bağımlılığın Siyasal Kontrole Dönüşmesi

07 Kasım 2025 Cuma 12:01
17 Okunma
Statüko, Bağımlılık ve Ekonomik Çıkar Ağlarının Siyaseti Ekonomik Bağımlılığın Siyasal Kontrole Dönüşmesi


 

Ekonomik Bağımlılığın Siyasal Kontrole Dönüşmesi

Degerli Okurlar

Kuzey Kıbrıs’ta ekonomi ile siyaset arasındaki ilişki, uzun süredir eşit bir ortaklık değil, tam tersine bir bağımlılık mekanizması üzerine kurulu. Ekonomik yardımlar, protokoller ve dış kaynaklı projeler yalnızca mali destek araçları değil; aynı zamanda siyasal yönlendirme ve kontrol mekanizmaları olarak işliyor. Bu durum, ekonomik bağımlılığın siyasal iktidarı besleyen bir sisteme dönüştüğü yapısal bir sorun yaratıyor.

Bu tabloyu anlamak için “ekopolitik” kavramını yalnızca ekonomik çıkar ilişkileriyle değil, iktidarın devamını sağlayan bağımlı kalkınma modeli ile birlikte düşünmek gerekir. Bu modelde, üretim kapasitesi yerine tüketim teşvik edilir; yerli emek ve yerel kaynaklar değer yaratmak yerine dış bağımlılığın sürdürülmesi için kullanılır. Böylece, statüko hem ekonomik hem de siyasal düzlemde kendisini yeniden üretir.

Bugün Kuzey Kıbrıs’ta ekonominin neredeyse tüm damarları ulaşım, enerji, iletişim, hatta eğitim ve sağlık– siyasal iktidarın elinde birer kontrol aracına dönüşmüştür. Kamu kaynakları toplum yararına değil, iktidarın devamlılığını sağlayan çıkar ağlarına yönlendirilir. Ulaşım projeleri ihaleler üzerinden belli çevrelere aktarılır, enerji yatırımları kamusal denetimden uzak tutulur, iletişim altyapısı siyasi ilişkilerle özelleştirilir. Sonuçta halk, kendi vergileriyle finanse edilen sistemin gerçek yararlanıcısı olmaktan çıkar; yalnızca finansal yükü taşıyan bir izleyiciye dönüşür.

Ekonomik bağımlılığın derinleşmesinde yüksek oranlı iç borçlanma da önemli bir rol oynuyor. Devlet, üretim ekonomisi kurmak yerine borçlanarak günü kurtarmayı tercih ettikçe, borç sarmalı siyasal bağımlılığın aracı haline geliyor. Borçla sürdürülen bir ekonomi, özgür karar alma kapasitesini de kaybeder; çünkü borç, yalnızca mali bir yük değil, politik bir bağdır.

Bu noktada asıl mesele, “kaynak yetersizliği” değil; ulusun ortak kaynaklarının nasıl ve kim için kullanıldığıdır. Halkın yararına kullanılmayan kaynaklar, üretime değil tüketime; kamusal kalkınmaya değil, siyasal rantın sürekliliğine hizmet eder. Bu durum, emeğin değerini düşürürken toplumsal adaleti de aşındırır. Emeğiyle yaşayanlar, bağımlı bir ekonominin sessiz mağdurları haline getirilir.

Toplumsal muhalefet, tam da bu noktada anlam kazanır. Çünkü mesele, yalnızca iktidarın kimde olduğu değil, iktidarın nasıl işlediği meselesidir. Ekonomik bağımlılığı kırmadan siyasal özgürlükten söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle, emeğin hakkını savunan her toplumsal hareket, aynı zamanda siyasal bağımlılığa karşı bir direniş hattı kurar.

Kıbrıs Türk toplumu, yarım asrı aşan bir siyasal belirsizlik içinde, kendi üretim gücünü yeniden inşa etmek yerine dışarıdan gelen mali düzeneklerle ayakta tutulmaya zorlanıyor. Bu, görünürde bir “yardım” gibi sunulsa da, gerçekte bir ekonomik vesayet biçimidir. Statüko, bu vesayet üzerinden güç devşirirken; karşı taraftaki siyasal aktörler de bu bağımlılık ilişkisini kendi iç politik dengelerini sürdürmenin aracı olarak kullanıyor. Böylece ilişki tek yönlü bir bağımlılıktan çıkar, karşılıklı çıkar üzerine kurulu bir “kazan kazan” siyaset mekanizmasına dönüşür. Ancak bu kazanım, yalnızca karar verici elitler arasında paylaşılır; halka, üretici tabana ve emekçi sınıflara yansımaz. Tam tersine, bu döngü toplumun kendi ayakları üzerinde durma kapasitesini zayıflatır, siyasal vesayeti kalıcılaştırır ve statükoyu besler.

Sonuçta, ekonomik bağımlılık bir tercih değil, bir iktidar stratejisi olarak karşımıza çıkıyor. Protokoller, ihaleler, teşvikler ve borçlanma politikaları; yalnızca bütçe kalemleri değil, siyasal kontrolün araçlarıdır. Bu nedenle, toplumsal muhalefet artık yalnızca “ekonomik adaletsizliğe” değil, bu adaletsizliği meşrulaştıran siyasal mekanizmalara da yönelmek zorundadır. Gerçek değişim, kaynakların yeniden halkın yararına dönmesiyle; üretim, istihdam ve refahın iktidar ilişkilerinden bağımsız biçimde örgütlenmesiyle mümkün olacaktır. Ancak bu dönüşüm, halkın doğruya yönelme hakkını kullanması ve kendi iradesini yeniden siyasal bir özne olarak ortaya koymasıyla gerçekleşebilir. Aksi halde her “ekonomik yardım”, halkın geleceğini ipotek altına alan bir siyasal bağa dönüşmeye devam edecek ve statüko kendini yeniden üretecektir.

Mahmut Kanber                                                                                                                          

Siyaset Bilimci / Yazar                                                                              

[email protected]

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner14