banner31
banner6
banner1

Toplumsal Refah, Eşitsizlik ve Sosyal Devletin Aşınması

10 Temmuz 2025 Perşembe 14:03
46 Okunma
Toplumsal Refah, Eşitsizlik ve Sosyal Devletin Aşınması

Değerli okurlar,

Daha önceki yazılarımda Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan ekonomik ve siyasal dönüşümlerin temel dinamiklerine eğilmiştik. Bu çalışmada ise bu süreçlerin toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini ele alacağız. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal devletin aşınması ve refahın eşitsiz paylaşımı üzerinden toplumsal dengelerin nasıl bozulduğunu birlikte değerlendirelim.

Refah, yalnızca bireyin cebindeki gelirle değil; içinde yaşadığı toplumun sunduğu güven, adalet ve toplumsal ortaklıkla ilgilidir. Bu nedenle ekonomik büyüme ne kadar yüksek oranlara ulaşırsa ulaşsın, eğer bu büyüme topluma adil bir biçimde yayılmıyorsa, bu durum uzun vadede toplumsal dengesizlik ve kırılganlık üretir.

Refahın Sınırlı Yükselişi; Büyüme Kim İçin?

Kuzey Kıbrıs’ta turizm, emlak ve yükseköğretim alanlarında 2020’ye kadar gözle görülür bir büyüme yaşanmıştı. Ancak 2023 itibarıyla bu büyümenin çevresel etkileri ve kayıt dışı sermaye akışlarıyla birlikte, kontrolsüz bir gelişme eğilimine dönüştüğü görülmektedir. Bu sektörler, belli kesimler için yüksek kazanç ve istihdam sağlarken, toplumun genelinde ciddi bir dengesizliğe yol açtı.

Büyük sermaye grupları bu büyümeden doğrudan faydalanırken, küçük esnaf, çiftçi, emekçi ve sabit gelirli kesimler artan yaşam maliyetleri karşısında giderek zorlanmaya başladı. Geniş halk kesimi için büyüme, soyut bir istatistik olarak kaldı; hayatlarında karşılığını kira artışı, borçlanma ve geçim mücadelesi şeklinde gördüler. Bu eşitsiz gelişim, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal güven duygusunu da aşındıran bir sonuç doğurdu.

Gelir Uçurumu ve Sosyal Gerilim

Gelir eşitsizliği, toplumun ortak yaşam değerlerini ve dayanışma bağlarını zedeleyen en temel unsurlardan biridir. Yüksek gelirli dar bir kesim ile geçim sıkıntısı yaşayan geniş çoğunluk arasındaki fark büyüdükçe, toplumsal kopuşlar da kaçınılmaz hale gelir. Bu yalnızca ekonomik değil; siyasal temsil, kültürel aidiyet ve sosyal adalet gibi birçok alanda da yansımasını gösterir.

Kuzey Kıbrıs’ta bu eşitsizlik somut biçimde gözlemlenmektedir. Düşük ücretli hizmet sektörlerinde çalışanlar, güvencesiz ve zor koşullarda yaşamaya çalışırken; emlak piyasasında yaşanan kontrolsüz artış, kiraları asgari ücretin çok üzerine çıkarmıştır. Gençler ev sahibi olma umudunu yitirirken, birçok aile tek maaşla yaşamını sürdüremez hale gelmiştir.

Bu durum, sosyal sınıflar arasında görünmeyen ama etkisi giderek büyüyen bir duvar örmektedir. Eşitsizlik yalnızca maddi değil; aynı zamanda ahlaki, kültürel ve siyasal bölünmeleri de beslemektedir.

Sosyal Devletin Geri Çekilişi; Kamunun Sınırlı Eli

Bir toplumun dayanıklılığı, yurttaşlarına sunduğu sosyal güvencelerle ölçülür. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel hizmetlerin kaliteli, yaygın ve erişilebilir olması, özellikle kırılgan gruplar için yaşamsal önemdedir. Sosyal devlet bu anlamda yalnızca hizmet sağlayan değil; aynı zamanda toplumun refahını adil biçimde dağıtan bir yapıdır.

Ancak Kuzey Kıbrıs’ta kamu maliyesindeki yapısal açıklar, dışa bağımlı finansal yapı ve sürekli mali yardım beklentisi, sosyal hizmetlerin sürekliliğini ve kalitesini zayıflatmaktadır. Kamu harcamalarındaki kısıtlamalar sosyal devletin koruyucu işlevini aşındırmakta; dar gelirli yurttaşları daha savunmasız hale getirmektedir.

Özelleştirme eğilimleri henüz yaygın olmasa da, kamusal hizmetlerin piyasa mantığına göre yeniden düzenlenmeye başlanması, sosyal hakları bir lütuf haline getirmekte; yurttaşı yaşam karşısında daha yalnız ve güvencesiz bırakmaktadır. Devletin geri çekildiği bir ortamda toplumsal dayanışma da zayıflar, eşitsizlik daha görünür hale gelir.

Tanınmamışlığın Gölgesinde Toplumsal İzolasyon

Uluslararası alanda tanınmama durumu, yalnızca siyasal bir statü sorunu değildir; toplumu doğrudan etkileyen yapısal bir eşitsizlik biçimidir. Uluslararası fonlara, bilimsel iş birliklerine ve kalkınma projelerine erişimin sınırlanması, sosyal refah politikalarının kaynak bulma kapasitesini de kısıtlamaktadır.

Kuzey Kıbrıs’ta özellikle genç mezunlar, iş bulma ve gelişim olanaklarının sınırlılığı nedeniyle yurt dışına yönelmekte, bu durum kalıcı bir nitelikli iş gücü kaybı yaratmaktadır. Kültürel ve akademik hareketliliğin sınırlanması ise yeni bilgi, deneyim ve ortak üretim zeminlerini daraltmaktadır.

Tanınmamışlık zamanla toplumu içe kapanmaya, dış dünyayla ilişkilerde edilgenliğe ve özgüven kaybına sürükleyebilir. Kendi iç kaynaklarıyla üretim, paylaşım ve dayanışma modelleri geliştirilmediği takdirde bu durum, toplumun ilerleme kapasitesini de törpüleyecektir.

Dışa Açık Olmayanın İç Direnci; Yerel İnisiyatiflerin Önemi

Tanınmamış veya kısmi tanınmış yapıların deneyimleri, Kuzey Kıbrıs için yol gösterici olabilir. Somaliland, diaspora desteği ve yerel sivil toplum girişimleri sayesinde temel sosyal hizmet alanlarında kısıtlı da olsa ilerleme kaydetmiştir. Kosova, kısmi tanınmış bir yapı olarak AB destekli fonlarla sosyal güvenlik sistemini ayakta tutmaya çalışırken, genç işsizliğiyle de mücadele etmektedir.

Bu örnekler, tanınmamışlık koşullarına rağmen yerel inisiyatiflerin ve sivil dayanışmanın etkili olabileceğini göstermektedir. Sivil toplumun güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve yurtdışıyla kurulacak sivil ilişkiler; toplumsal dayanışma ağlarını yeniden örme açısından önemlidir.

Toplumlar yalnızca dıştan tanınarak değil; içerden örgütlenerek ve birlikte üretme iradesiyle var olabilir. Yerel örgütlenme modelleri, kırılganlıkla başa çıkma kapasitesini artıran önemli bir toplumsal direnç kaynağıdır.

Kalkınma, Eşitlik ve Dayanışmayla Gerçekleşir

Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan ekonomik dönüşüm, yalnızca büyüme oranlarıyla açıklanamayacak kadar karmaşık ve derin eşitsizlikler üretmiştir. Refahın adil paylaşılmaması, sosyal devletin zayıflaması ve uluslararası tanınmamışlığın yarattığı sınırlılıklar, toplumun dayanıklılığını azaltmakta; toplumsal yapıyı kırılganlaştırmaktadır.

Gerçek kalkınma; sokakta, okulda, hastanede, evde hissedilendir. Güçlü bir toplum; eşitliği sağlayan, kamusal hizmetleri güçlendiren ve birlikte yaşam kültürünü koruyabilen toplumdur. Refah ancak ortaklaşa üretildiğinde ve adil biçimde bölüşüldüğünde toplumsal anlam kazanır.

Bir sonraki yazımda, “Kıbrıs Meselesi’nin Ekonomik Boyutu ve Çözümsüzlüğün Maliyeti”

Mahmut Kanber
Siyaset Bilimci, Yazar

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner14

banner52