Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nu kabul ederek görüştü. Kabulde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Metin Tokel, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Sebahattin Kılınç ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral İlker Görgülü yer aldı.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, TSK Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Selçuk Bayraktaroğlu ile görüşmesinin ardından Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi, GKRY’nin silahlanma ve askeri faaliyetleri ile bölgede yakın geçmişte yaşanan ve yaşanmakta olan çatışma/savaşların etkilerine dair önemli açıklamalarda bulundu.
Rum liderliğinin uzun yıllardır Güney Kıbrıs’ta bulunan askeri üs ve limanlarını özellikle bazı batılı devletler başta olmak üzere birtakım ülkelerin askeri güçlerine tahsis etmesi, bu doğrultuda silahlanmaya ciddi miktarda bütçe ayırarak iş birliği yaptığı ülkelerle çok sık Türkiye ve KKTC’ye tatbikatlar yapmaları düşmanlık siyasetini derinleştirmekte ve adanın güvenliğini sorumsuzca tehlikeye sokmaktadır.
Rum liderliği bir taraftan her yıl silahlanmaya milyonlarca euro harcayıp, bir taraftan Doğu Akdeniz’e yönelik farklı emelleri olan bazı ülkelerle askeri anlaşmalar imzalayıp diğer bir taraftan da Yunanistan ile birlikte Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında yer alabilecek bölgesel ve uluslararası aktörlerle kolektif şekilde hava, kara ve deniz alanlarında askeri tatbikatlar düzenlemektedirler.
Öyle ki Rum yönetimi, kimi zaman birbirleriyle ihtilaf halinde olan taraflara dahi askeri üs imkânı sunarak Ada’yı adeta askeri bir hedef haline getirmektedir. Bu sorumsuz siyaset, Kıbrıs’ı farklı çıkar hesaplarının sahasına çevirmiştir. Bu yaklaşım mevcut barışı aşındırırken istikrarı zayıflatmakta ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini doğrudan hedef almaktadır.
Daha kısa bir süre önce hatırlanacağı üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki üs ve limanlara ani şekilde askeri yığınak yapılmaya başlanması neticesinde Güney Kıbrıs’taki muhalefet ve medya, Rum lider Nikos Hristodulidis’i ülkeyi savaşa sokmaya çalışmakla suçlamıştı. Rum medyası, yaşanan bu gelişme karşında Rum lideri Hristodolidis hükümetinin savaşa razı olduğu ve ülkeyi ateşe attığı yönde yorumlar yapmıştı. Yine Güney Kıbrıs’ta ana muhalefet partisi AKEL başta olmak üzere birçok siyasi parti Ortadoğu’da meydana gelecek bir savaşta Kıbrıs’ın hedef haline gelebileceği yönde endişe taşıdıklarını belirtmek suretiyle Rum liderliğinin aldığı kararları ağır biçimde eleştirmişlerdi.
Konu tatbikatlara gelmişken, KRY’nin son yıllarda katılmış olduğu tatbikatlara, isimlerine ve bu tatbikatlara kimlerin katıldıklarına da kısaca değinmek gerekiyor…
Tatbikatlara GKRY ve Yunanistan dışında; İsrail, ABD, Fransa, Mısır, İngiltere, BAE, İtalya vb. ülkelerin katıldıkları medyaya yansımıştır.
Söz konusu tatbikatlara, Noble Dina, Nemesis, Medusa, Onisilos Gedeon, İason (Yason) ve Nikoklis David, İniochos, Argonaftis, Lason, Eunomia ve Agapinor isimlerinin verildiği görülmüştür.
Tatbikatlara verilen isimlerden örneğin “Noble Dina” Tevrat’ta intikam manasında, Nemesis ise Antik Yunan inancına göre “ilahi cezanın ruhu” anlamına geldiği görülmüştür. Bu da yapılan tatbikatların hangi niyet ile yapıldığına dair fikir edinilmesini sağlamaktadır.
Organize edilen ve kolektif çerçevede gerçekleştirilen askeri tatbikatların gerek direk olarak Türkiye ve KKTC’yi hedeflemekte olduğu, gerekse dolaylı şekilde Çin, Rusya ve İran’ı çevreleme çabası içerisinde olduğu da iddia edilmektedir!
KKTC ile Türkiye, Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’taki sorunların iyi komşuluk ilişkileri içinde ve uluslararası hukuk dâhilinde çözümünden yana olduğunu her fırsatta dile getirmekte ve bu yönde gayret göstermektedir. Buna karşın yaşananlar ortadadır!
Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristodulidis, bir taraftan “barışçı” ve “uzlaşmacı” bir yapıya sahip olduğu yönde bir algı yaratmaya çalışırken diğer yandan da Güney Kıbrıs’ın silahlandırılmasına yönelik faaliyetlere (askeri anlaşmalar ve tatbikatlara) tam destek vermektedir.
Kıbrıs Türk halkı, Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini asla pazarlık konusu yapmaz. Bu hak, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanmaktadır ve bunu korumak tarihimizin bize yüklediği çok önemli bir sorumluluktur. Türk askerinin adadaki varlığı, halkımızın varoluşunun ve geleceğinin asli teminatıdır.
Annan Planı döneminde hatırlanacağı üzere evet propagandası yapan federasyoncu kesimin öncüleri bir takım hayali vaatlerde bulunmaları yanında artık bu yüzyılda artık savaş, şiddet ve katliam olmaz diyerek içi boş söylemlerle de Halkımızı kandırmaya çalışmışlardı. Ancak tarihi gerçekler herkesin malumudur.
11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da binlerce masum insan Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa’nın gözü önünde katledilmiştir. Afganistan’da, Irak’ta, İran’dai Libya’da Suriye;’de Filistin/Gazze ve Rusya–Ukrayna savaşları milyonlarca insanı yerinden etmiş, yüz binlerce can kaybına yol açmış, şehirleri harap etmiş ve Avrupa’nın gözü önünde süren bu trajedi, etkin, kararlı ve fiili müdahale olmadan hiçbir uluslararası güvenlik iddiasının mümkün olamayacağını bütün dünyaya ispat etmiştir.
Filistin’de büyük çoğunluğu masum kadınlar ve çocuklar olmak üzere 63 binden fazla sivil dünyanın gözü önünde katledilmiştir ve bu katliam her gün sürmekte, İsrail devleti açıkça soykırıma ve insanlık suçuna devam etmektedir. Bu tablo tek bir gerçeği ortaya koymaktadır. Güvenliğinizi tartışmaya açarsanız hem kazanımlarınızı hem de geleceğinizi kaybetmeyi de kabul etmiş olursunuz.
Küresel ve bölgesel dengelerin hızla değiştiği, eski dünya sisteminin çöktüğü ancak yenisinin de henüz kurulamadığı böylesi kaotik bir ara dönemde Türkiye ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Türk halkının güvenliği kadar Doğu Akdeniz’in ve Orta Doğu’nun barışı için de belirleyici bir güçtür. Anavatan Türkiye’nin bölgesel istikrar ve barışa katkıları, adamız ve Halkımız için de istikrar ve güvenliğin en güçlü garantisidir. Kıbrıs Türk halkı kendi devletine sahip çıkmaktadır. İki devletin varlığı, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü halkımızın onurlu yarınlarının temelidir.