Röportaj: FLAŞ KIBRIS
Tarih: 23 Mayıs 2025
Muhabir: Kıbrıs adası, çözümsüzlüğün yarattığı siyasi atmosfer ve taraflar arasındaki güvensizlikle bir kez daha uluslararası gündemin önemli başlıklarından biri. Adada kalıcı bir barış ve istikrar arayışı sürerken, mevcut durumu, engelleri ve barışın potansiyel getirilerini konuşmak üzere, değerli analizleriyle tanıdığımız Siyaset Bilimci Mahmut Kanber ile birlikteyiz. Sayın Kanber, Kıbrıs'taki mevcut siyasi iklimi nasıl yorumluyorsunuz?
KANBER: "Kıbrıs'ta tesis edilecek adil ve kalıcı bir barış, sadece adanın iki toplumu için değil, tüm Doğu Akdeniz havzasının istikrarı, güvenliği ve kolektif refahı için de stratejik bir zorunluluktur; bu, tüm sorunların çözümüne açılan yegane kapıdır ve ertelenemez bir hedeftir. Ancak, bu temel ve evrensel gerçeği kasıtlı olarak göz ardı eden, barış dilini kendi siyasi bekaları ve dar grup çıkarları için bir söylem düzeyine indirgeyerek istismar eden, adanın her iki yakasında da ne yazık ki benzer tezahürlerine tanık olduğumuz, ötekileştirmeyi ve kutuplaşmayı bir yönetim sanatı gibi kullanarak toplumsal fay hatlarını tehlikeli bir şekilde derinleştiren bir siyaset anlayışının ve onun yarattığı statükonun esiri olmuş durumdayız. Bu, çözümsüzlükten beslenen, korku ve güvensizlik iklimini sürekli yeniden üreten, böylece gerçek bir çözümü ve halkların ortak geleceğini ipotek altına alan politik bir paradigmadır. İşte adanın her iki tarafında da kök salmış bu işlevsizleşmiş ve artık halkların beklentilerine cevap vermekten uzaklaşmış statükocu siyaset anlayışını, onun tüm aktörlerini ve yarattığı bu kısır döngüyü kategorik olarak reddetmek; bunun yerine çözümü, diyaloğu ve karşılıklı anlayışı merkeze alan, halkların iradesini yansıtan bir siyasi iradeyi yeşertmek, Kıbrıs'ın barış ve huzur dolu geleceği için atılacak en temel ve dönüştürücü adımdır. Bu, aynı zamanda her birimize düşen tarihi ve demokratik bir sorumluluktur."
Muhabir: Bu kısır döngünün devam etmesinde liderliklerin rolü nedir? Bir vizyon eksikliğinden bahsedebilir miyiz?
KANBER: LİDERLİKLERİN VİZYON EKSİKLİĞİ VE BARIŞ İHTİYACINI OKUYAMAMASI
KANBER: "Kesinlikle. En temel sorunlardan biri, her iki bölgedeki liderliklerin de vizyon eksikliğidir. Halkların arasında yakınlaşmanın ve artan potansiyelin var olan sosyo-ekonomik ve sosyo-siyasi yakınlaşmanın olumlu sonuçlarını ve dinamiklerini yeterince okumadıklarını düşünüyorum. Barışa olan hayati ihtiyacın ve bu ihtiyacın taşıdığı önemin farkındalığındaki eksiklik, atılacak adımları engelliyor."
Muhabir: Liderliklerin bu tutumu, karşılıklı ilişkilere ve çözüm arayışlarına nasıl yansıyor?
KANBER: 'GALİP GELME' ISRARI VE 'KAYBET-KAZAN' POLİTİKASI
KANBER: "Liderlikler, ne yazık ki, birbirlerine karşı 'galip gelme' takıntısının ötesine geçemiyorlar. Bir müzakere veya ilişkide, her iki tarafın da kazanabileceği 'kazan-kazan' modelini benimsemek yerine, bir tarafın kaybı üzerine diğerinin kazancını inşa etmeye çalışan sağlıksız bir 'kaybet-kazan' politikası güdülüyor. Bu durum, doğal olarak çözümsüzlüğü derinleştiriyor."
Muhabir: Peki, bu 'kaybet-kazan' anlayışı yerine, adada kapsamlı bir barışın tesis edilmesi durumunda her iki toplum için ne gibi somut kazanımlar öngörüyorsunuz?
KANBER: BARIŞIN GETİRECEĞİ KAZANIMLAR:
ERTELENEN REFAH
KANBER: "Barışın getireceği kazanımlar saymakla bitmez. Öncelikle, her iki toplum için de muazzam bir ekonomik refah potansiyeli ortaya çıkar. Ortak Pazar, turizmde iş birliği, doğal kaynakların adil paylaşımı ve kullanımı, uluslararası yatırımların artması gibi faktörler yaşam standartlarını yükseltir. Güvenlik harcamaları azalır, bu kaynaklar eğitim, sağlık ve altyapıya yönlendirilebilir. En önemlisi, mülkiyet gibi kangrenleşmiş sorunların çözümüyle toplumsal huzur sağlanır, travmalar sarılır ve gelecek nesillere istikrarlı bir ada bırakılır. Kıbrıs, Doğu Akdeniz'de bir çatışma alanı olmaktan çıkıp bir iş birliği ve istikrar merkezi haline gelebilir. Sosyo-kültürel etkileşimler artar, zengin bir kültürel mozaik daha da canlanır. Gençlerin umutları yeşerir, beyin göçü tersine dönebilir."
Muhabir: Barışın bu kadar önemli kazanımları varken, çözümün önündeki en büyük engellerden biri olarak gösterilen mülkiyet sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sorun aşılabilir mi?
KANBER: MÜLKİYET SORUNU VE ÇÖZÜM İÇİN ARAÇSALLAŞTIRILMASI
KANBER: "Mülkiyet sorunu, şüphesiz ki Kıbrıs sorununun en karmaşık ve hassas boyutlarından biridir. Büyük bir sorun olarak görünse de, çözüm için araçsallaştırılmasının önü açılmalı. Yani, mülkiyet meselesi bir tıkaç olarak değil, barışı getirecek daha büyük bir paketin parçası olarak, yaratıcı ve adil mekanizmalarla (tazminat, takas, iade gibi karma modellerle) ele alınabilir. Uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde, her iki toplumun da kabul edebileceği, geçmişin acılarını dindirecek ve geleceğe güvenle bakmayı sağlayacak formüller geliştirilmelidir. Mülkiyet, barışın bir bedeli değil, barışla birlikte çözülecek bir unsuru olarak görülmelidir."
Muhabir: Kuzey Kıbrıs'ın uluslararası alandaki pozisyonu ve dış politikası hakkında neler söylersiniz?
KANBER: KUZEY KIBRIS'IN DIŞ POLİTİKADAKİ POLİTİKASIZLIĞI
KANBER: "Kuzey Kıbrıs'ın dış politikadaki en büyük handikaplarından biri, tutarlı, proaktif ve çok boyutlu bir dış politikasının olmayışıdır. Uluslararası alanda etkili bir aktör olabilmek, tanınma sorununu aşabilmek veya en azından uluslararası toplumla daha yapıcı ilişkiler kurabilmek için net bir strateji ve bu stratejiyi uygulayacak bir politikadan yoksunuz. Bu da bizi uluslararası arenada daha da yalnızlaştırıyor ve manevra alanımızı daraltıyor."
Muhabir: Güney Kıbrıs yönetiminin uluslararası meşruiyetini kullanma biçimine yönelik eleştirileriniz nelerdir?
KANBER: GÜNEY'İN MEŞRUİYETİNİ KIBRISLI TÜRKLERE KARŞI BASKI ARACI OLARAK KULLANMASI
KANBER: "Güney Kıbrıs yönetiminin, uluslararası alanda sahip olduğu tanınmışlık ve meşruiyet avantajını, Kıbrıslı Türklere karşı bir baskı unsuru olarak kullanması, çözüm çabalarına zarar veren en önemli faktörlerden biridir. Bu durum, adil ve kalıcı bir çözüm arayışını zedelemekte, Kıbrıslı Türklerin haklı ve meşru taleplerinin ve endişelerinin göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Meşruiyet, bir baskı aracı değil, barışın ve adil bir çözüm için bir köprü olmalıdır."
Muhabir: Tüm bu sorunlar, tıkanıklıklar ve yanlış politikalar ışığında, toplumlararası ilişkilere ve barış umuduna dair nasıl bir tablo çiziyorsunuz? Bu tablodan bir çıkış yolu, yeni bir yaklaşım mümkün müdür?
KANBER: TOPLUMSAL YAKINLAŞMA SÜREÇLERİNE İHANET VE YENİ BİR TEMSİLİYET ARAYIŞI
KANBER: "Yaşanan tüm bu olumsuzluklar, iki toplumun çeşitli süreçler vasıtası ile birbirine yakınlaşma potansiyeline ve bu yönde atılan iyi niyetli adımlara yapılmış bir ihanettir. Ancak umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Çıkış yolu, mevcut statükodan beslenen ve gerginlik politikasını etkin olarak kullanarak kendi yerel taraftarlık ilişkilerini güçlendirmeye dayanan siyasi liderlik anlayışlarının reddedilmesinden geçer. Her iki toplum da, bu kısır döngüyü kırmaya istekli, ötekileştirmeyen, barışın dilini konuşan, halkların sosyo-ekonomik ve siyasi yakınlaşmasının değerini bilen ve bu vizyonu hayata geçirebilecek yeni toplum temsilcilerini aktif olarak arayıp bulmalı ve desteklemelidir. Çözüm, yukarıdan dayatılan formüllerden ziyade, aşağıdan yukarıya, halkların ortak iradesiyle inşa edilecek bir barışla mümkündür."
Muhabir: Sayın Kanber, bu kapsamlı ve aydınlatıcı analizleriniz için size çok teşekkür ediyoruz.
KANBER: Ben teşekkür ederim, barış dolu bir gelecek umuduyla.